14 Ekim 2014 Salı

Öyle bir dünya tasarlayın ki içindeki bütün güzellikleri ile sizden sonraki nesillere hiç bozulmadan kalsın. Kanımca yaşadığımız bu elektromanyetik çağda artık bilgi çağını geride bıraktık ve insanlık  evrene dair yenilikler adına hayallerinin sınırlarını genişletiyor. Bütün bu değişim ve dönüşüme rağmen değişmen tek şey enerji olmuştur. Yani hayalleri gerçekleştirecek gücü ortaya çıkaracak olan enerji kaynağı… Bundan neredeyse 200 sene önce bu gücü buharla keşfetmiş ve buhara sahip olanında her şeyi yapabileceği inancı doğmuştu. Daha sonraki yıllarda ise insanlık fosil yakıtlara ve bunların türevlerini sınırsızca imkan buldukları her alanda kullanmışlardır.
Pek doğaldır ki  yaşadığımız hayat bu enerjilerle üretilen ve bu enerjileri kullanan makinelerle kolaylaşmıştı. Günlük hayatta işlerimiz bu makinelerle kolaylaşsın da ne olursa olsun anlayışı ortaya çıkmıştı. Kimsenin başını kaldırıp  çevreye bakmak aklına gelmezdi. Hatta ülkelerin gelişmişliği, bugün de geçerliliğini devam ettiren, kullanılan enerji miktarı ile ölçülürdü. Bu bir şekilde doğaya ve yaşadığımız çevreye dönük bir bilgi eksikliği, bilinç yoksunluğuydu. Bu bilgiye sahip olanların ise üretimleri ve yıllık kazançları çok daha önemli idi. Yapılan çevre katliamının gelecek nesillere ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu, yakıp yıktığımız dünyamızın kaybettiğimiz güzelliklerinden arta kalan yıkıntı ve çevresel felaketlerin ortasında kalakaldığımız zaman anladık. Enerji uğruna tükettiğimiz temiz doğamıza olan ihtiyacımız biyolojik yaşantımızda zorunlu hale geldikçe değerini anlamaya başladık. Herhalde bugün ve gelecekte ülkelerin gelişmişlikleri konuşulurken tükettikleri enerji miktarı ile değil de , ürettikleri enerji oranınca çevrelerini ne kadar korudukları ve çevre bilinçleriyle ölçülecektir.
Kafamızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda uzaklarda aradığımız enerjimizin yanı başımızda, bize hayat veren bir konumda olduğunu fark ettik. İçinde doğa güzelliği, deniz, güneş ve temiz hava olan bir enerji. Yenilenebilir bir enerji; doğadan gelen ve geldiği gibi doğaya giden hatta doğanın kendisi olan bir enerji. Güneşin, rüzgarın ve suyun var olduğu müddetçe devam eden bir enerji. Bittiğinde ise zaten insanlığın ve canlı yaşamın biteceği bir kaynaktan daha mükemmel ne olabilir ki?
Kirlettiğimiz  çevre  ile ilgili problemler arttıkça yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi artmış ve
bunlarla ilgili projeler de destek görmeye başlamıştır. Önümüzdeki yıllarda dünyada üretilen toplam elektrik enerjisinin yaklaşık olarak %10-15 lik bir bölümü yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanacaktır. Enerji kaynaklarının tükenmeye başladığı konusu  gündeme geldiği bu günlerde Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarından olan rüzgar ve güneş enerjisinin kullanımı daha bir önem kazanmaya başladı. Ülkemiz, uzun bir dönem rüzgar, güneş, jeotermal, su gibi yerli ve yenilebilir enerji kaynaklarına dönüştürülemedi. Yalnız son yıllarda yapılan çalışmalar sonuç vermeye başladı. Rüzgar ve güneş ten elektrik üretmek için yatırımlar hızlandı. Rüzgar enerjisinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun verdiği 100’e yakın  lisanstan işletmeye geçenlerin kurulu gücü yaklaşık 1400 megavata (MW) ulaştı. Halı hazırda ülkemizin elektrik üretiminin %1.7 si rüzgar enerjisinden karşılanmaktadır.  






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder